İnsan aklının ne kadar girift olabileceğini tecrübe ettikçe hem
hayranlığım artıyor hemde korkuyorum
İnsan davranışlarını deneye
indirgemek çok büyük bir hata olurdu belki çünkü asla evrensel bir nedenselliğe
ulaşamayız lakin bir nedensellik var elbet..
Sonuç veren
hiçbir eylem bir nedenden bağımsız değildir, bunu anlamak bir adamın sizi neden
aramadığına dair milyonlarca bahane uydurabilmekten geçmiyor aslında fakat o
adam sizi aramıyor ve bunun bir nedeni var
Bu noktada asıl
şaşırtıcı olan onun nedeni ya da yaptıkları değil, şaşırtıcı kısmı sizin bu
eylemin nedeni ile alakalı (ya da alakasız) tonlarca şey üretebilecek
kapasiteye sahip bir beyinle düşünmeniz...
Ve bunu
yaparken yıldırıcı bir yorgunlukla boğuşuyor olmanız.
Normal bir düşünme
tarzına sahip değilseniz ve birden fazla şeyi sonuca bağlama ya da dizayn etme
yeteneğine sahipseniz, muazzam bir hediyeniz olduğunu bilmeniz gerekir....
Böylesine bir hediyeyi yalnızca elin oğlunun sizi neden aramadığı üzerine
düşünerek harcamanız sizi yıpratmakla kalmaz duygu değişim sürecini
hızlandıracağı için büyük ihtimalle psikopatalojik sorunları da tetikler.
Neden
birinin arayıp aramadığını düşünesiniz ki,.....dünyada olup bitenlere bakıp ne
kadar bencil olduğunuzu görebilirsiniz aslında.
Fakat o iş
öyle olmuyor ne yazık ki, dil üzerinden tahakküm kurulması bu kadar basitken
insan kendine özgü diline ve benliğiyle anlaşma yollarına daha da sıkı
sarılıyor bu lanet postmodern dünyada. kafanızın içindeki, sizin en yakın
arkadaşınız olduğu andan itibaren metinsellik olmadığı sürece her şeyin
simülasyondan ibaret olduğuna o kadar iyi inandırıyorsunuz ki kendinizi..
Bu
yalnızca sizi en özel ve en değerli kılmıyor sizi korkunç bir yalnızlığın içine
itiyor.
O zaman dünyanın bütün sorunları onun sizi aramamasının yanında ne
kadar da önemsiz ve ufak kalıyor.
Bu düşünce
sistemine sahip olmanız sizin suçunuz değil elbette, yalnız kabul etmeliyiz ki
bunu inkar etmek sizin ahmaklığınız.
Hiçbirimiz bir davanın adamı olduğumuzu ya da olabileceğimizi iddia
etmesin, makro çıkarın peşinde koşulan devir arkamızda kaldı. aynı paradigmanın
içinde boğulmaktan başka bir şey yapamıyoruz. yeni bir şey üretilmiyor fakat
bir şeyler sürekli tüketiliyor.....
Saygı tüketiliyor, sevgi ve samimiyet, arzular ve insancıl olan bütün duygular.
her şeyi metalaştırmak mümkünken ve ben sevgiyi satın alabiliyorken neden
peşinden koşayım ki.
Aklımdan geçen asıl sorun da bu noktada başlıyor..."Neden"
bugün kimse olması gerekenin özlemini çekmektense yapay olanı tüketmek için
sonu belli olmayan bir yarışa giriyor...?
Kadim olana sarılsak kendimizi güvende hisseder miydik...? Belki
de sorunlar daha kolay çözüm bulurdu.
Ulaşmanın zor olduğu şeyin her zaman daha
çekici geldiğini bilmek ve her şeye ulaşmak için yalnızca parmağını şıklatmanın
yeterli olması. değersizleşen onca şey. Bu sürüklenmenin bir sonu yok ve günün
birinde dünyanın dörtte üçünü yok edebilecek bir meteor düşmeden de olmayacak.
Başından beri hiçbir bütünlüğe sahip olmayan bu yazı bir başka yazımdan
farklı olmayacak. bütünlük sağlamak yapabileceğim son şey, ipin ucunu çoktan
kaçırdım ne yazık ki. kafamın içinde her şey birbirine öylesine girdi ki artık
kendim bile ne düşündüğümü anlayamıyorum. fakat bu yazı burada dursun, burası
böyle güzel. hatta daha fazlası eklensin....
Tonlarca ihtimal ve tonlarca nedensellik bağı arasından en komplike olan
üzerinde durup kafamı patlatmaktansa arabanın altında kalıp öldüğünü düşünüp
kendimi rahatlatabilirim en azından sesini tekrar duyma özleminden kurtulmuş
olurum...