In life, unlike chess, the game continues after checkmate.

(Hayatta, satrancın aksine, oyun şah-mattan sonra da devam eder.)

10 Ağustos 2017 Perşembe

Elimizde Bir Adet Yol Var


Her şeyin, bütün bir varlık felsefesinin, yolculuk temi üzerine kurulduğunu okumuştum.
İncil de quo vadis..? de bir yolculuktu, Kuran da ki hicrette...

Hatta don kişot bile devamlı yol alıyordu. yerleşik değil, göçmendi.
Mevlana, belh de tutunamamıştı  konyaya göçmüştü.
Şems, tebriz, konya derken şam a göçmüştü.
seyyahtı bütün hassas ruhlar. çünkü yerleştiğin an ölüsün aslında.

Yerleştiğin an kütüphanendeki bütün şovalye romanlarını yakma ihtimalleri katlanıyor.

Yerleştiğin an kök salıp bağlanıyorsun
Yerleştiğin an kendine mezar taşı bakmaya taşa beyit aramaya başlıyorsun.

O sebeple herkes ana rahmi denen cennetten kovulduğu için ağlayarak doğar.
tıpkı bir illüzyona inanıp, bu dünyayı cennet belledikleri gibi.

Ve yine o sebeple ki bu dünyayı cennet sanmasın diye, kimseden bir şey beklemesin, rind olsun diye ebesi bir tokat savurur ki yolda salik olan için o tokat bir nimettir.

Ne de olsa bir handayız, kimse bizi tanımıyor, nezaketi muhafaza edip, eyvallah diyip, defolup gitsek kim ağlar arkamızdan bir ömür...?

Red kidler veda etmez zati. ama red kid olmaya niyetliysen hem fakir hem sefil olmayı da kabul etmen gerekli... gerisi safsata zaten hayat gibi...

10 Haziran 2017 Cumartesi

Farazi Konuşuyorum


         4 milyon yıldır seni severken, seninle kucaklaşmam için ortalama 70 yılım vardı..?

40 yılım kaldı. belki bir günüm. ya da bir saatim..? Şu koca galakside 6 milyar insan, 100 milyon tür hayvan, 40 milyon çeşitli bitki ve sayısız organizma arasından seni sevmeyi nasıl becerdim...?


6 milyar insan, 100 milyon tür hayvan, 40 milyon çeşitli bitki ve sayısız organizmalardan birinin dahi seni sevemeyeceği bir galakside neden seni sevdim...??

Neden seninle birlikteyken bulutları görebildim ...?? sokak kapımdan nasıl baharı getirdin evime....?? Dinlediğimiz şarkılar da izlediğimiz filmler de beni nasıl ayak parmaklarıma kadar mutlu edebildin....?? bunca plastik arasında tenimi bulabilmişken daha fazla isteyecek neyin olabilirdi...?

Düşmek için iki bacağım, tutunmak için iki kolum varken, neden her şeyimle sana teslim oldum..??

Bu hikaye bittiğinde neden düşene kadar aklımda sadece ellerime değen ellerin vardı..? aynı güneşin altında ısınıyorken, aynı bulutun altında ıslanıyorken, neden aynı dünyada buluşamıyorduk...?

Her şey tamamiyle benim suçumdu.? seninle konuşurken gökyüzüne bakmamalıydım.
neden.....?

                 Farazi Konuştum...


5 Haziran 2017 Pazartesi

Arabesk Günler


Emel Acar'ın İbrahim Tatlıses'in kliplerinde oynadığı zamanlardı. ülke adına biraz gri, arabesk adına bol janjanlı zamanlar. ibrahim tatlıses'in bir vecizeyi koca hayır tokatını suratına yedikten hemen sonra yarattığı zamanlardı;

"Sevmenin günah olduğunu bilseydim yemin ederim seni sevmezdim." sonra ibrahim tatlıses kimi sevdi kimi sevmedi çok bilmiyorum, olayı tepe noktasında bırakmak isteyip o günden sonra takip etmedim kendisini. ben sadece bu vecizeyi komik bulmayan insanların arasında büyüdüğümü hatırlıyorum. afilli söz. belki günah olduğunu bile bile daha çok sevse de olurmuş, ama yine de afilli söz. bu sözü kendince bir veda hutbesi olarak benimsemiş insanlar yetişti işte.


Aynı tatlıses livaneli gibi leylim ley de diyordu, hesabım var da diyordu, ama sanki en çok da bir kulunu çok sevdim deyip bir yandan günaha girmemek adına çabalıyordu. bir neslin sevgi anlayışı yolun ortasında g...t olmaktan kaçmak adına türlü çekingen denemelere meze olup gitmiş olabilir. suçlu değil ibo illa ki, azer'ler vardı, güllüler, abacılar, ersoylar, şensesler, ferdiler, gencebaylar, gürsesler ve niceleri. herkes bir şeyler dedi, herkesin dediği bu şeylerin tam ortasında bir nesil yetişti, fazlasıyla da büyüdü. şimdi dönüp bakıyorum, haddimdir deyip merkeze kendimi koyarak hesabımızı yapıyorum ve sanki bizim hala biraz hesabımız var günahlardan bağımlı veya bağımsız.


Bugün demet akalın'a ıyk çekmek bundan, ya da gülşen ne yapıyor ne ediyor diye merak etmemek. biraz genlerden, biraz arka fonumuzdan, biraz da genelde pek değişmeyen gündemimizden olsa gerek, kulağımızda hala yankılanan o şarkılar zamanında hayatlarımızı çoktan şekillendirdi gibi sanki.

Mehmet Ali Erbil'in sabah şekerlerini arayarak özlem yıldız'ı ağlattığı zamanlardı. istek şarkı olarak kızımız olacaktı'yı istedi ve galiba o an özlem yıldız'ın doğmamış kızı gözlerinden yaş oldu aktı. ondan sonra çok kişi çok kişiyi aradı. çok kişi istek şarkı istedi. çok kişi ağladı. çok kişinin de kızı olmuştur. ama betimleme itibariyle yakın tarihte kimse bunu bu kadar güzel anlatamadı ve çoğu gözyaşı o kadar saf, temiz değildi. kızları olmadı tabi. sonra ikisinin de oğlu oldu izlediğim gündemden öğrendiğim kadarıyla ve ikisi de hayatlarına kaldığı yerden devam etti yine gündemin gösterdiği kadarıyla. içerisi dışarıyla ne kadar uyuşuyor bilmiyorum ama, bir tek şarkıya anlam katan ünlü kişi sayısını şarkının güzelliğine oranlayınca şarkı tam olarak Zerrin Özer'in paşa gönlüm kıvamına geldi ve silinmez puntolarla tarihe kazındı. çelik yazdı, izel söyledi, m.ali erbil istedi, özlem yıldız istemedi. şu ne nerede ne yaptıkları çok kişinin de umrunda değil tahminimce, ama onların bir yol çizip o yolu işaret etmeleri umurlarındadır diye tahmin ediyorum.

Ahmet Kaya'nın sayılı kez televizyon ekranlarında görünebildiği zamanlardı. kral tv'de Ahmet Kaya izleyebildiğimiz zamanlardı. turuncu torosun teybine bir ahmet kaya kasedinin fazla geldiği zamanlardı. sonra...? çatal fırlattılar işte. çalatı çok hızlı fırlatmışlar galiba, bi' de çok güçlülermiş galiba, ülke dışına kadar fırlatmışlar çatalı. bugün hepsi tv ekranlarında; hiçbirinin yatacak yeri yok. bugün ahmet kaya toprak altında; onu ömrü boyunca gönlünde yatıracak olan çok.

Değişenler karşısında direniyorıuz, değişmek istemiyoruz, yeri geliyor nereden nereye diyoruz. e haliyle de yaşlanıyoruz

Neyse, "su başında durmuştuk. gözlerimizi yummuştuk. onu ondan değil de, onları hep elden sormuştuk.."

14 Mart 2017 Salı

Bencil/ilikler


      Kadın bencildi. kadın söndürdü sigarasını.  en güzel maskesini takındı kadın. kadın işte, bal gibi kadın. süt gibi kadın. zeytin gibi kadın. 

Kadın bir defter karıştırdı aklında. aradığını buldu. biraz düşündü düşünmesine; ama pek mühim değil. iki kere buzdolabının kapağını açıp kapattı. derin nefes aldı. sevdiği adamın resmine baktı. 

Kadın inat. kadın bir sigara daha yaktı. maskesini çıkardı. ı ıh, geri taktı. takılı kalmalıydı. şimdi hakiki bir rehber önündeki. numaraları çevirdi. 

+cevap vereceksin bana...!

-pardon, neyin cevabını....?

+beni sevdin, amenna. hâlâ seviyor musun, onun cevabını...!

-ne diyorsun sen allah aşkına...?

+yani şimdi karşına geçip elli takla atmalıyım....? en insancıl tavrımı takınıp, seni önce suçlu hissettirip "of bu kadını nasıl da elimden kaçırdım" kıvamına getirmemi mi bekliyorsun benden...? bunu da yapabilirim. çok güzel yaparım üstelik de. sadece senden öç almak için yapabilirim bunu. farkettirmeden işlerim sana beni hâlâ sevdiğini; ama istediğim bu değil. söyle şimdi beni seviyor musun....?

-dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. 



Adam bal gibi, süt gibi, zeytin gibi anlıyordu; çünkü kadın bal gibi, süt gibi, zeytin gibi anlatıyordu olanı biteni. bencildi. sıkılmış ve bencildi. istendiğini, kendisi için hayıflanıldığını bilmek istiyordu. adam korkaktı ama. cesaret yoktu adamda. bir "sevdicek" cesaretine sahip değildi hiç, olamamıştı da. o yüzden tüm ipler kopana kadar durmuştu kadın. kadın bencildi hani. sevilme bencili. telefonda bir sigara daha yaktı. adam "içme şunu" dedi. kadın "sana ne" diye çıkıştı. 

Susuyorlar. ben dinledim ikisini de, susuyorlar onlar. adam korkak. karanlık korkağı. hep öyle yaptı. kadının hiçbir şeyi, kendisine sahiplenmesine izin vermedi. uzakta hep birçok anlamlı şeyler çıkardı cebinden. kadın bir türlü gerçek olanı bilemedi. "sevdim" değildi aradığı. vıcık vıcık bir bencillikle "seviyorum" du. 

Kadın onu severken adam bırakıp gitti diye sırf, şimdi kadın seviyorken başkasını. onun "seni seviyorum işte" demesini istedi. bencil ilikleri istedi bunu, bencil irisi, bencil al ve akyuvarları.

"se" diye başladığında adam, kadın telefonu kapattı. maskesini çıkardı. kültablasında yanarak bitmiş sigarasına baktı, dağınık aklının mimarisi odaya baktı. bir de buzdolabının üstündeki sevdiği adamın resmine baktı. 

Bu adamı seviyorduysa, hayatında böyle karışıklıklara yer yoktu. diğer adamın sevgisini bilmeye hele hele hiç. yok diğer adamı seviyorduysa kendince, adam korkağın tekiydi. ne bekliyordu ondan...? kelimelerinde bile korkak birinden ne bekleyebilirdi hayatın tam ortasında...? koca bir hiç. 

Kadın kadındı. kadın karıştı. kadın çözüldü. kadın işaret ile orta parmağındaki sarılığa yeni bir sigara yerleştirdi. ağzına gelen tadı beğenmedi, söndürdü. bencil ilikleri, bencil irisi, bencil al ve akyuvarları savaşı kaybettiler.

Sevmek, korkaklıkla, zaman aşımıyla, beceriksizlikle uzlaşmıyordu. sevmek "tut" kadar kısa ve keskindi muhteviyatındaki tüm yumuşaklığa rağmen. 

Bal kadın, süt kadın, zeytin kadın...karar verdi. artık bencil değildi.

3 Mart 2017 Cuma

Gamzenden Öpüyorum.

         Susalım dedim sana, bunun bir önemi yok mu,,,,,,,,?

Susalım çünkü kafam bozuk, bi nedeni de yok. varsa da bilince çıkmadı henüz.
Susabilseydik konuşabilecektik mesela belki şimdi. O an için susmak çok kıymetliydi. şimdiyse zoraki bir sükûnet araya girdi. bazen beni anlayabilmeni hiçbir şeyi istemediğim kadar istiyorum…

Ne yaptığımı pek bilmiyorum bazı bazı günün muhtelif anlarında. öyle bir ana denk gelme istiyorum.
Sende de oluyordur mutlaka ya da çevre çeperimde, zaman zaman sebepsizce ve hiçbir şey demeden kendini balkondan aşağıya bırakmayı isteyen tek kişi olduğumu düşünmek istemiyorum.

Diyecek bir şeyim olmadığı için değil, tam tersine, hiçbir şey o anı bozmasın istiyorum. düşünmeye başladığımda hiçbir şey yapamıyorum. Ben düşündüğümde hep çok yüksek yerlerden düşüyorum belki de bu yüzden çok yüksek bir yerden düşüp artık düşünmek istemiyorum.

Aslında senle ilgili değil, daha çok benimle ilgili bu durum. bildiklerimi unutmuşum ve çok yavaş öğreniyorum. bu arada yoruluyorum, yoruyorum. neden bu kadar güvensiz olduğuma dair tek bir neden istesen kendinle ilgili, veremem biliyorum. Ne kadar ayıp…! gerçekten kötü bir insanım sanırım.

Şimdiden pişman oldum söylediğime… söylediğime pişman oldum….! başka şeyler düşünüp, bambaşka şeyler söylüyorum. beynime suç atmak gibi olmasın ama ağzımla arasında hep bir uyumsuzluk süregeliyor. engel olamıyorum. bunu yapmanın daha kolay yolları var onu da biliyorum ama sanırım bugün biraz melankoliğim. bu yazıyı bile sen bil diye değil, ben bileyim diye yazıyorum.

Yalnızlık başladı ya birkaç saat önce, o andan beri hiç durmadı kafamdaki borazanlar. Hatta itiraf edeyim ondan çok önce başlamıştı, galiba delirmemi o sesler kolaylaştırdı. Ama sen nereden bileceksin tabi borazanları,,,,,,,,,,,,,?


Ayrıca bilsen ne olacak senin de kendine ait çalgıların yok mu sanki kafanda,,,,,,,,,? Dünya benden ibaretmiş gibi benlik bir nedenle senlik bir durumu değiştirmeye çalışıyorum. ne kadar anlamsız,,,! kızdım kendime, öyle böyle değil hem de. bırak dağınık kalsın değil mi,,,,,,,,,? bırak bi zamanı gelsin. bi aceleci olma, bi dinle… anlamaya çalış. ya da büyütme. dediğim gibi başarısız bir öğrenciyim ben. borazanlar bir sussa, başımın ağrısı bir geçse bir de gözlüklerimi taksam da netleşse ortalık… çok geç.

İyiden doğan kötülük en kötüsü sanırım. bokunu çıkartacak kadar sevmek gibi mesela. hâlbuki daha az olsa kazanan taraf olursun. ama benim böyle bir kaygım yok. hissettiğim gibi olmak isterim ben. doğruya doğru her anım böyle değil, ama bazen bir şeylerin sahibi olduğum sanrısına kapılıyorum galiba. bizim gibi insanlar için acı verici bir durum bu. belki de kendim o kadar net değilim, belki de ben kötü fikirliyim ve herkesi kendim gibi görüyorum. belki de doğallığında gelişen, olması normal şeylere hiç olmaması gerekirmiş gibi bakıp ikiyüzlülük yapıyorum. hepsi biraz doğru. hepsi biraz yanlış. bol keseden konuşmak doğru değil. hele süslü cümlelerle yaptığına mazeret bulma çabası… yere döktüğün pisliğin üstünü bir bezle kapatmaya çalışmaya benziyor.

Haksız değilim çünkü kendimce geçerli nedenlerim var. haksızım çünkü bu nedenler geçerli ama yöntem yanlış. haksızsın çünkü umursamazsın. haklısın çünkü kendinsin. haklı haksız ararsak haksız oluruz çünkü mesele bu değil. sevdalık ne idüğü belirsiz bir yol gibi. eğimi yüksek tutarsan hep fazla enerji harcaman gerekir. daha hızlı yükselirsin ama daha çok durusun. kimi zaman vazgeçip iniverirsin o yokuşu. (yokuşlardan korkarım.) eğimi yok sayıp düz bir yol çizersen kendine, yorulana kadar daha uzun mesafe katedersin ama bir süre sonra hep aynı yolda yürüyor, hiç ilerleyemiyormuş gibi hissedersin. alışkanlıktan devam ettiğin yolunda, sonunda varacağın noktanın da senin için pek bir önemi kalmaz. diyelim ki inişli çıkışlı, zigzaglı bir yol seçtin kendine. bu sefer de zor olur. çetin bir insan olman gerekir. burnunun dibine gelene kadar varacağın yeri hiç göremeyebilirsin. çıkarken küfredip, inerken kendini boşa alabilirsin. sürekli sağa sola dönmekten yorulup umutsuzluğa kapılabilirsin. tüm bunların ötesinde asıl soru şu ki, varacağın yerde rahat edebilecek misin,,,,?

O yolu aynen geri dönmek de var. tam hedefe yaklaşmışken tali bir yola girmek de var. daha kötüsü söyle ayağını uzatıp iyice bi dinlenemeden tekrar yola koyulmak da var. var da var işte… bir de zevk için, sağlık için yapılan yürüyüşler var ki orada yolun kolay yürünür olmasından başka bir şeyin önemi yok sanırım. ama pek tavsiye etmem

En iyisi biz kendimize bir araba bulalım. atalım birkaç bir şey arkasına ve nereye gideceğimizi, hangi yoldan gideceğimizi hesaplamadan çıkalım yola. mutlu bir yol macerası olsun, ne kadar süreceği bilinmeyen. sıkılırsak sen inersin arabadan, bilmediğim bir yolda tek başıma kalmak istemem. gerçi araba kullanmayı da bilmiyorum ama… bir yolunu buluruz.

Bu yazıya başlarken nerede, şimdi neredeyim… önümüz yaz, havalar güzel. gel seninle yapabildiğimiz zaman güzel şeyler yapalım, yapamadığımız zamanlarıysa sorgulamayalım. ne kadar olursa o kadar işte. olmayan şeyleri dert etmek olabilecek olanların önünü kesebiliyor. bunu bütün hayatım boyunca bildim ancak uygulayamadım. bana yardım et, biz seninle bunu yapalım. bana yardım et çünkü ben bir anda saçma sapan şeyler düşünüp, saçma sapan şeyler yapabilecek bir insanım. kendimden korkuyorum. bana yardım et çünkü bu aralar yardımınla bir şeyleri değiştirebileceğime inanıyorum. daha önce bunun imkansız olduğunu düşünürdüm. kendimi rahat bırakmama yardım edersen seni de rahat bırakabilirim. 

İşte böyle. ne de uzun ve anlamsız bir yazı yazdım. ama bunu yazmasaydım hala kendi kendime oturmuş somurtuyor olacaktım. şimdi yüzümde bir gülücük var. etkisi sabaha kadar sürer herhalde. umarım bana yardımcı olursun.

Gamzenden öpüyorum.

                                             2 Mart 2017     02.15

17 Ocak 2017 Salı

Gözyaşlarımız Artık Metal Kaplı..


     Öyle ağladı ki şehir, Adam utandı..kimse bilmezdi ne denli doluydu, ne bu şehir....... ne bu adam......... ortalık sırılsıklam..... seni untumaya yeminli ağızlar yukarı bakıyor... bir damla yağmur yağsın diye.. umut fakirin ve hatta aptal aşığın ekmeği..  Yıl sonu ikramiyesi.. senin hayattaki dulluğun onun ömürlük bakirliği.. bakır bir süzgeç seni ondan ayıran.. buna elektroliz diyor bilenler...... bilmeyenler cık cık lıyor..canları sağolsun..

Gözyaşlarımız artık metal kaplı..öyle kolay kolay düşmüyor yere.. ağırlaştık..değerli birer metaliz artık..kapalıçarşı'da giderimiz var....sevinmelisin......gülmelisin......bence......



Ve günler günleri takip ederken, unutmaya mecbur olmak,  ve o daglarin arkadasindaki cumhuriyetler.. hic gitmedigim, kafiye olan gözyaşlarım.

Özleyerek kavusmak....?    hayır
içimizdeki şeytanlar....? onlarda ölmedi bu sefer
Ne kadar saldırsak da gelip bizi vurdu o zülfikarlar,
Ne moral kaldı ortada, ne de vitamin damarlarımızda.

Ve günler günleri takip etti. mecburiyetlerdi yapılması gereken. yaptım da.  kafiyelere de bakmıyorum.

Bitti mi sandın cidden gözyaşlarımızı....? bitmez..... demiştim.

Ve bi o kadar da gereksiz bilmen....ve kafiye artık.

"Senin Dulluğun Benim Kulluğum" '